21/12/2025
Blog

Mikrodan Makroya: Rekabet Kurumlarının Yükselişi

  • Aralık 2, 2025
  • 0

Yapay zekâ alanındaki yarış kızışıyor. Meta’nın, Apple’ın en parlak mühendislerindenRuoming Pang’a 200 milyon dolar teklif etmesi ya da OpenAI’dan 10’dan fazla araştırmacıyıdevşirmesi yalnızca bir yetenek transferi değil; aynı

Mikrodan Makroya: Rekabet Kurumlarının Yükselişi

Yapay zekâ alanındaki yarış kızışıyor. Meta’nın, Apple’ın en parlak mühendislerinden
Ruoming Pang’a 200 milyon dolar teklif etmesi ya da OpenAI’dan 10’dan fazla araştırmacıyı
devşirmesi yalnızca bir yetenek transferi değil; aynı zamanda rekabetin tanımını yeniden yazan
bir dönüşüm. Şirketler artık yalnızca teknoloji satın almıyor, zihin satın alıyor. Ve bu, yalnızca
teknoloji devlerinin değil, rekabet hukukunun da başını döndürüyor.


Benzer bir örneği, Microsoft’un yapay zekâ girişimi Inflection’dan önemli mühendisleri
“doğrudan işe alma” (acqui-hiring) yoluyla bünyesine katmasında da gördük. Almanya,
Birleşik Krallık ve Avrupa Komisyonu bu süreci birleşme kontrolü kapsamında değerlendirdi.
Yani artık bir şirketin tamamını değil, stratejik çalışanlarını transfer etmek dahi rekabet
otoritelerinin radarına giriyor.


Bu gelişmeler, rekabet hukukunun son on yılda geçirdiği yapısal dönüşümün habercisi. Artık
rekabet otoriteleri sadece fiyatları ve pazar paylarını incelemiyor; iş gücü piyasalarını, veri
kullanımını, algoritmaların etkilerini ve hatta şirketlerin inovasyon motivasyonlarını analiz
ediyor. Modern ekonomilerin yapısal açmazlarında, rekabet otoriteleri adeta yeni bir
düzenleyici aktör konumuna geldi.


Pandemi sonrası bozulan tedarik zincirleri, hızla yükselen enflasyon ve dijital ekonominin
merkezileşmesi, bu dönüşümde katalizör etkisi yarattı. Rekabet kurumlarının müdahaleleri artık
yalnızca mikro düzeyde değil; makroekonomik istikrar, gelir dağılımı, piyasa dinamizmi ve
teknoloji politikası gibi alanlara da dokunuyor. Özellikle dijital piyasalarda, rekabet hukuku
çoğu zaman tek başına sistemsel riskleri sınırlayabilen yegâne araç olarak öne çıkıyor.
Bu dönüşüm sadece küresel ölçekte yaşanmıyor. Türkiye de bu yeni nesil müdahale
yaklaşımının aktif uygulayıcılarından biri. Özellikle uzun zamandır etkin olduğu dijital
pazarların yanı sıra son dönemde iş gücü piyasasına dönük verdiği kararlar, bu eğilimin en
belirgin göstergesi. Rekabet Kurumu, bazı sektörlerde çalışanların birbirlerinden transfer
edilmemesi yönündeki anlaşmaları kartel olarak değerlendirdi ve ciddi para cezaları kesti. Aynı
şekilde, ücretlerin eşgüdümlü biçimde belirlenmesini de doğrudan rekabet ihlali saydı.
Bu tür uygulamalar, yalnızca işçilerin ücretlerini değil; inovasyonu, verimliliği ve nihayetinde
ülkenin rekabet gücünü de etkiliyor. Nitelikli iş gücünün yurtdışına yönelmesi, içeride
baskılanmış ücret politikalarının doğal sonucu olarak değerlendiriliyor. Bu da rekabet
hukukunu, yalnızca piyasa içi rekabeti değil, aynı zamanda beyin göçünü önleyici bir araç
olarak da konumlandırıyor.


Gelinen noktada, rekabet kurumları artık yalnızca “hakem” değil; piyasa yapısına yön veren
aktörler. Bu nedenle, Türkiye’de Rekabet Kurulu’nun verdiği kararlar, sadece ihlal tespitleri
olarak değil, aynı zamanda makroekonomik yönetişimin bir parçası olarak okunmalı. Hangi
sektörde nasıl bir müdahale yapıldığı, hangi tür iş birliğinin tolere edilip edilmediği, Türkiye
ekonomisinin yapısal dönüşüm haritasında belirleyici rol oynuyor.


Meta’nın milyar dolarlık transferleri, Microsoft’un doğrudan mühendis avı ya da Google’ın
algoritmalar yoluyla pazara hâkimiyeti… Bunlar sadece teknoloji haberleri değil; aynı zamanda
modern rekabet hukukunun sınavları. Ve bu sınavlar artık yalnızca pazar tanımıyla değil, sistem
tanımıyla veriliyor.

Türkiye gibi dinamik ve kırılgan piyasa yapısına sahip ülkelerde, bu sınavların doğru okunması;
yalnızca hukukçuların değil, ekonomistlerin, stratejistlerin ve politika yapıcıların ortak
sorumluluğu. Rekabet, yalnızca piyasada değil; fikri takipte de kazanılıyor.

Bir Cevap Bırakın